Latince adı ‘Ranunculus ficaria’ olan Basur otu, düğünçiçeğigiller familyasındandır. Anavatanı Akdeniz’dir. Ülkemizde Kuzey, Batı ve Güney Anadolu’da yaygın olarak yetişir. Parlak sarıçiçekleriyle tanınır. Kalp biçiminde yaprakları bulunan, kökü etli olan çokyıllık otsu bir bitkidir.
Düğünçiçeği, Yaylı çiçek ve Küçük kırlangıç otu isimleriyle de bilinir. Çiçekleri akşam kapanıp gündüz açar. Yapraklarının uçları dişlidir ve meşe yaprağını andırır. Gövdesinden ve saplarından portakal sarısı, koyu bir sıvı çıkar.
Basur otu, adını basur hastalığının tedavisinde kullanıldığı için almıştır. Eski çağlardan beri bilinen, sıklıkla başvurulan şifalı bir bitkidir. Romalı Pedanius Dioscorides, bitkiyi karaciğer hastalıklarından meydana gelen yaralar için önermiştir. İbn’i Sina bitkiyi merhem olarak yaraların iyileştirilmesinde kullanmıştır. Antik çağda geleneklere göre çenesinin altında basur otu çiçeği tutan çoğun gelecekte yıldızının parlayacağına inanılırdı.
Basur otu bitkisi zehirli olduğundan dolayı kökleri kaynatılarak lapa haline getirildikten sonra merhem olarak hazırlanmaktadır. Halk arasında basur otu merheminin kabızlığa ve yaralara iyi geldiğine inanılır.[1] Tedavi amaçlı kullanımında mutlaka bir uzmana danışılmalıdır.
Uygun şartlarda hazırlanan basur otu merhemi, ağzı kapalı bir kapta, loş, serin ve kuru bir ortamda saklanıldığında 6 aya kadar tazeliğini korur.